Gökanlam Şiiri - Bütün Bölümler (Edip Cansever)
Hani nerde o yalancı kadınlar
Söyleşen kapı önlerinde kalın erik kokusu
Bembeyaz örtülerde çürümüş karanlıklar
Sızıp da köşelerden ve yağmur sularından
Dökülen taşlıklara esmer, selçukî
Onlar, o hiçbir şeyden yapılmamış adamlar
Gecelerden sabaha usulca kanayanlar
Üşümüş, yorgun ve bütün gün adres soranlar
Hangi telefonu açsalar gökyüzü
Hangi telefonu açsalar gökyüzü
Ya da aç bir kuş sürüsü onları boşuna kollar
Çünkü onlar ki yalnız kendilerinde gömülü
Yüzlerinde dağa çıkmışların yüzü var
Giderler, gelirler ve asıl gök kıvamındalar
Her şey bu sıkıntı vakti için ve pullar
Posta mühürleri, burçlar
Bir gün hiç satın almadığımız kır menekşeleri
O limonlu votkalar, yerine asılmamış şapkalar
Sanki hiç açmayacak bir erguvanın
Yaşamsız, loş erguvanlığında
Upuzun bir yolculukta, bir tanrı kılığında
İçimizden biridir, yakın olmayan şeyleri ufalar
Onlar, o hiçbir şeyden yapılmamış adamlar
Üşümüş, yorgun ve bütün gün adres soranlar
Durur ya masmavi otomobiller garajlarda
Biz oralarda buralarda
Hiçbir yerde tutmayan yaşanmış soğuklarda
Ne umutsuz ne değil, acıyla aynı yaşta
Dolaşır ölü bir av hayvanı gölgesi ayaklarımızda
Buruşup kıvrıldığımız, asılıp tekleştiğimiz biraz da
Evlerde, sokaklarda ve asıl çıkmazlarla
Düğümlü kravatlarda
Sen sıkıntı mavi ve uzun
Boşalan bardakları bir daha
Bir daha doldurduğumuzun
Çıkar ilkyaz
Kocaman bir ilkyaz tanrısı uçurtmalarda
Çıkarız her yerimizle
Sonra ki bir kadının toz alışlarında
Küflenmiş elmalarda, çürümüş tahtalarda
O bıçak paslarında, düşlerde, aynalarda
Buz tutan içimizde bembeyaz aşklarımızda
Sen sıkıntı mavi ve uzun
Boşalan bardakları bir daha
Bir daha doldurduğumuzun
Kalır ilk aşk, kalırız öyle yenik
Savaşsız tapınaklarda
Buzullar ve ölümsüzler gibi tadılmaz sallantılarla
Sonra ki gerçek olur aşklar da unutulmakla
Güçlenir yalnızlığımız çünkü bir gün nasılsa
Çirkindir birgörünmek, yarışmak olağanlıkta
Sanki böyle kalmışsak ne çıkar karanlıkta
Yaşarız yaşanırsa azıcık ayrıntılarda
Sen sıkıntı mavi ve uzun
Boşalan bardakları bir daha
Bir daha doldurduğumuzun
Sen buzul mavi, sen kaç yılın aynalı dolapları
Kırılan bardakları elbiselerin ve çocukları
Lekesiz gözleriyle ne kadar maviyse
O kadar hiç konuşmadıkları
Sen buzul, sen devamlı, sen
Yaklaş bana, kimse hiçbir yere dokunmasın
Bana sessizlik et, düğümle saçlarımı
Çözülsün bu kartopları
Gece yanan fırınlar, içimin sayıları
Akıt kanımı biraz, kimse hiçbir şey söylemesin
Kimse artık hiçbir şey söylemesin
Bana yalnızlık et, birleştir yalnızları
Sen buzul, sen devamlı, sen...
Sen kaç yılın aynalı dolapları
Kim bilir neydi biraz bir yüzü
Dünyadan çıkardıkları
Bir şeyi hiç sevmedikleri
Sevince tekrarladıkları
Yani bir yaşam gibi yaşattıkları ölümü
Korunamadıkları
Dökül artık
Çözül artık ve akıt bütün kanları
Büyüt en büyük şeyi
Bize yalnızlık et, birleştir yalnızları
Yeni bir kan ol, getir en yeni anlamları
Bomboşuz, korkuyoruz da
Bunu anlatmak için şehirde bayram vardı
Öyküler vardı dergilerde
Beyaz fareler, cansıkıntıları
Bir gün ki şehir yandı
Şimdi hiçbir şey anlatılmasın
Artık hiçbir şey anlatılmasın
Denilsin
Soğumuş ceylanların ateşten dilleri kaldı
Sen kaldın, bir de sen ey buzul mavi
Bizi bul, bizi yarat, bize güzellik et şimdi
Bomboşuz, korkuyoruz da
Ve kemikleri bunlar gökyüzünün
Altında öyle tedirgin ilk çocukları ölümün
Kimse bir şey bulmazdı bizde
Kâğıtlar, kitaplar doldururdu bizi
B harfiydik sözlüklerde: Balıkçıl
Bölünen, kesilen, katlanan matematiklerde
Saatlerde hiçbir şey göstermeyendik yalnız
Sahi hiç söz açmayandık kendimizden
Ne desek yalan gibiydi
Doğuran bir kadının izleri vardı her yerde
Asıl iş takvimlerde
Çevirin takvimleri, anlamı ağrı olan gözlükleri
Ekim, Kasım aylarını özellikle
Kirli kış göklerini, kaybolan şehirleri
Bir adam, güneşten bir kadın dişlerinde
Neyse ki biz eylüldük de bitmezdik resimlerde
Sırasız, dengesiz, yapraksız öyle
Hem vardık, hem de yoktuk
Biz sahi nereliydik?
Belki de T harfiydik
Tutunmak, tanrı, tabure
S'lerde soluksuzduk ve solgun
Savunamayan
Issızın ıpıssızla birleştiği yerde
Kaldı ki görmüştük de bitkiler bölümünde
Bir adam dururdu öyle, altında hiçbir şey yazılı
Dururdu, kendisiydi bir çiçek gibi elinde
Dokunsam okşasam eski eski şeyleri
Arduvazdan bir damı, revaklı ahşap evleri
Sabahsa, bir uzun boyunlu haziransa kent
Kent bir uzun boyunlu haziransa
Aşklar da kayıpdaysa ne yer ne içer şimdi
Kaç eski çocuktum? Acısız bir vakit olsa
Yokuşlardan aşağı, köşe başlarında durunca
Ey dalgaların devrilirken bıraktığı gül
Asaraktan seni asaraktan boynuma
Çarşılarda hem büyük hem biraz mavi durur
Ve öğle sıcağında ve sonsuz bir hafta sonunda
Bir uzun boyunlu haziransa kent
Kent bir uzun boylu haziransa
Sapsarı gözleriyim kuşkusuz bir vakit olsa
Dursa ki kapılardan girince
Süslü bir ayna mı olur
Kullanılmamış bir bıçak mı
Dursa ki bir anda bir iki yıl birden dursa
Pas üşüşür bıçağa
Ayna gizli gizli dökülür
Ben o zaman giderim, ötelerden bir şeyim
Kıyısında bir otelden fazla bir şey bulunmayana
Giderim, yemindir dudaklarımda donan su
Martılar diner, deniz yaşlanır
Zıpkınını paletlerini toplar yabancı
Anlatamam bu nasıl bir gidişse
Yıllar var ki her gemi
Benim gittiğim yere gider en önce
Korkuya benzer bir telaştır alır yolcuları
Mavi düz bir kâğıdın yorgunluğuyla
Kıyısında bir otelden fazla bir şey
Bulunmayana
Kurdum her türlü kaçınılmazlığın
Kentini gözkapaklarımda
Bir vakitler tutar tutar
Tırnaklarımı keserdim
Bir vakitler avuçlarım yoktu
Şimdi boynum yok
Hüzünle eğmek için
Herkes bir ozandır, bağışlanırım
Sulardan mı
Sulardan ırmakları tutarım
Ben geçerken koyu yorgun bir şey eğilir
Tadar yüzümden
Bir güzelden bir güzele az mı sevinir
Ben sulardan ırmakları tutarım
Varsa da aşkımın bir uzak yeri
Kırmızı bir salkım üzümle
Sularda ayak izleri
Ey yalnız olan gök
Ey su verilmemiş bıçak
Herkes senin ozanındır
Herkes senin ozanındır
Bağışlatmak için kendini
Kaplasam her yerleri
Mavilerden bir soluk bilsem
Olmazsa biçip biçip denizlerden giyinsem
Yas mıydı alacakaranlık mıydı gözümü alan
Bir de var nasıl bir ıslıkla tutturacaktım bunu
Yastı alacakaranlıktı çünkü ıslığı bozan
Kaplasam onca yeri buna bir çare bulsam
Olmazsa kesip kesip denizlere soyunsam
Dokuz kollu bir ahtapotum ben sığ sularımda
Kollarından birini hiç mi hiç kullanmayan
Bir çiçek kurumasıdır
Göz göze gelmem kendimle
Oysa ufuk olurum her aşka kollarımı uzatsam
Geçsem de kendimi yüzerekten bir geçsem
Olmazsa bir balık sırtı gibi denizlere çizilsem
Göğsümden içeriye bir kırık avlanırım da
Önce bir olmazı sonra bir engeli avlanırım
Sıçrar ki avım menekşeden üryaniye bir süre
Karışır coşkusuna çavlan ağızlarının
Başıboş bir sandalım ki
Artık bir kıyıya varsam
Çocuğumsun ki deniz
Ölümsüz bir ölü olsam
Ey deniz sen bile ıslanırsın
Ben senin sonsuzundan bir alkolik çocuğum
Düşer ilkyaz kalır bir zeytin dalı hemen
Bir doğa sayımından değilse kendiliğinden
Ben çıkarım bir yükseklikten düşmeye
İnerim inerim bir kuğunun
Sağa ve sola bakma serüvenine
Ey deniz sen bile ıslanırsın ki, anla
Günlerden saatlerden bir alkolik çocuğum
Az mı kaldım sayılır bir otelde bir yerde
İçi buz dolu bir bardakla aynı değerde
İsterim geçmek isterim
Az az yaşamakla bir şeyleri
Mavi bir zamandan kalmayı
Mavi bir zamanı bilmeyi
Oysa ben yaşamaktan da yoğun
Bir sıra yalnızlıktan bir alkolik çocuğum
Ben büyürüm ne zaman her yerde hep deniz olana
Yarısı kesik inceden bir parmakla
Ondan ki yaşlısıyım durup durup sevmenin
Ondan ki çoraklarda büyüdüm bir dilim tatlı kavunla
Seni bir çare yaptım sana özendim
Bazı şiirler yırttım yenilerini edindim
Geçtimse bir durumdan bir başka duruma hızla
Kanla ölümle değil bir çeşit sokulganlıkla
Artık ki güçlüsüyüm bir kişiden fazla olmanın
Bir anıdır susmamsa bakınca kesik parmağıma
Açınca gözlerimi ipe çekilmiş güneşler varsın
Mavi bir çocuksun
Aşkımız mavi bir ambarın ortasından bakarsın
Bana sessiz gelip mavi gitmenin
Yeryüzünün düz kâğıdı üstünde
Yaşlı bir uzaktayım, ondan da yaşlı
Ön ayakları duyulmayan bir yağmurun içinde
İşte ilk ellerimi yontuyorum, bileklerimi
Edirneli bir taşçıyım bir başka şaire göre
Tenha menha bir yerlerde dururum
Su olur dilimde aydınlığın tadı
Bir kaçak değilimse
Bir kırgın hiç değilimse
Kızgın mavi bir mühürün borcuyum
Göğün avlusunda kimler dolaşır
Göğün avlusunda kimler dolaşır
Bu ışık selinde bu ayazmada
Binlerce çocuktan biri güneş
Binlerce çocuktan biri güneş
Binlerce çocuktan biri güneş
Parasını gösterir gibi başkalarına
Ey uyumsuz giyiniklik doğrula beni
Kızgın mavi bir mühürün borcuyum
Söyleşen kapı önlerinde kalın erik kokusu
Bembeyaz örtülerde çürümüş karanlıklar
Sızıp da köşelerden ve yağmur sularından
Dökülen taşlıklara esmer, selçukî
Onlar, o hiçbir şeyden yapılmamış adamlar
Gecelerden sabaha usulca kanayanlar
Üşümüş, yorgun ve bütün gün adres soranlar
Hangi telefonu açsalar gökyüzü
Hangi telefonu açsalar gökyüzü
Ya da aç bir kuş sürüsü onları boşuna kollar
Çünkü onlar ki yalnız kendilerinde gömülü
Yüzlerinde dağa çıkmışların yüzü var
Giderler, gelirler ve asıl gök kıvamındalar
Her şey bu sıkıntı vakti için ve pullar
Posta mühürleri, burçlar
Bir gün hiç satın almadığımız kır menekşeleri
O limonlu votkalar, yerine asılmamış şapkalar
Sanki hiç açmayacak bir erguvanın
Yaşamsız, loş erguvanlığında
Upuzun bir yolculukta, bir tanrı kılığında
İçimizden biridir, yakın olmayan şeyleri ufalar
Onlar, o hiçbir şeyden yapılmamış adamlar
Üşümüş, yorgun ve bütün gün adres soranlar
Durur ya masmavi otomobiller garajlarda
Biz oralarda buralarda
Hiçbir yerde tutmayan yaşanmış soğuklarda
Ne umutsuz ne değil, acıyla aynı yaşta
Dolaşır ölü bir av hayvanı gölgesi ayaklarımızda
Buruşup kıvrıldığımız, asılıp tekleştiğimiz biraz da
Evlerde, sokaklarda ve asıl çıkmazlarla
Düğümlü kravatlarda
Sen sıkıntı mavi ve uzun
Boşalan bardakları bir daha
Bir daha doldurduğumuzun
Çıkar ilkyaz
Kocaman bir ilkyaz tanrısı uçurtmalarda
Çıkarız her yerimizle
Sonra ki bir kadının toz alışlarında
Küflenmiş elmalarda, çürümüş tahtalarda
O bıçak paslarında, düşlerde, aynalarda
Buz tutan içimizde bembeyaz aşklarımızda
Sen sıkıntı mavi ve uzun
Boşalan bardakları bir daha
Bir daha doldurduğumuzun
Kalır ilk aşk, kalırız öyle yenik
Savaşsız tapınaklarda
Buzullar ve ölümsüzler gibi tadılmaz sallantılarla
Sonra ki gerçek olur aşklar da unutulmakla
Güçlenir yalnızlığımız çünkü bir gün nasılsa
Çirkindir birgörünmek, yarışmak olağanlıkta
Sanki böyle kalmışsak ne çıkar karanlıkta
Yaşarız yaşanırsa azıcık ayrıntılarda
Sen sıkıntı mavi ve uzun
Boşalan bardakları bir daha
Bir daha doldurduğumuzun
Sen buzul mavi, sen kaç yılın aynalı dolapları
Kırılan bardakları elbiselerin ve çocukları
Lekesiz gözleriyle ne kadar maviyse
O kadar hiç konuşmadıkları
Sen buzul, sen devamlı, sen
Yaklaş bana, kimse hiçbir yere dokunmasın
Bana sessizlik et, düğümle saçlarımı
Çözülsün bu kartopları
Gece yanan fırınlar, içimin sayıları
Akıt kanımı biraz, kimse hiçbir şey söylemesin
Kimse artık hiçbir şey söylemesin
Bana yalnızlık et, birleştir yalnızları
Sen buzul, sen devamlı, sen...
Sen kaç yılın aynalı dolapları
Kim bilir neydi biraz bir yüzü
Dünyadan çıkardıkları
Bir şeyi hiç sevmedikleri
Sevince tekrarladıkları
Yani bir yaşam gibi yaşattıkları ölümü
Korunamadıkları
Dökül artık
Çözül artık ve akıt bütün kanları
Büyüt en büyük şeyi
Bize yalnızlık et, birleştir yalnızları
Yeni bir kan ol, getir en yeni anlamları
Bomboşuz, korkuyoruz da
Bunu anlatmak için şehirde bayram vardı
Öyküler vardı dergilerde
Beyaz fareler, cansıkıntıları
Bir gün ki şehir yandı
Şimdi hiçbir şey anlatılmasın
Artık hiçbir şey anlatılmasın
Denilsin
Soğumuş ceylanların ateşten dilleri kaldı
Sen kaldın, bir de sen ey buzul mavi
Bizi bul, bizi yarat, bize güzellik et şimdi
Bomboşuz, korkuyoruz da
Ve kemikleri bunlar gökyüzünün
Altında öyle tedirgin ilk çocukları ölümün
Kimse bir şey bulmazdı bizde
Kâğıtlar, kitaplar doldururdu bizi
B harfiydik sözlüklerde: Balıkçıl
Bölünen, kesilen, katlanan matematiklerde
Saatlerde hiçbir şey göstermeyendik yalnız
Sahi hiç söz açmayandık kendimizden
Ne desek yalan gibiydi
Doğuran bir kadının izleri vardı her yerde
Asıl iş takvimlerde
Çevirin takvimleri, anlamı ağrı olan gözlükleri
Ekim, Kasım aylarını özellikle
Kirli kış göklerini, kaybolan şehirleri
Bir adam, güneşten bir kadın dişlerinde
Neyse ki biz eylüldük de bitmezdik resimlerde
Sırasız, dengesiz, yapraksız öyle
Hem vardık, hem de yoktuk
Biz sahi nereliydik?
Belki de T harfiydik
Tutunmak, tanrı, tabure
S'lerde soluksuzduk ve solgun
Savunamayan
Issızın ıpıssızla birleştiği yerde
Kaldı ki görmüştük de bitkiler bölümünde
Bir adam dururdu öyle, altında hiçbir şey yazılı
Dururdu, kendisiydi bir çiçek gibi elinde
Dokunsam okşasam eski eski şeyleri
Arduvazdan bir damı, revaklı ahşap evleri
Sabahsa, bir uzun boyunlu haziransa kent
Kent bir uzun boyunlu haziransa
Aşklar da kayıpdaysa ne yer ne içer şimdi
Kaç eski çocuktum? Acısız bir vakit olsa
Yokuşlardan aşağı, köşe başlarında durunca
Ey dalgaların devrilirken bıraktığı gül
Asaraktan seni asaraktan boynuma
Çarşılarda hem büyük hem biraz mavi durur
Ve öğle sıcağında ve sonsuz bir hafta sonunda
Bir uzun boyunlu haziransa kent
Kent bir uzun boylu haziransa
Sapsarı gözleriyim kuşkusuz bir vakit olsa
Dursa ki kapılardan girince
Süslü bir ayna mı olur
Kullanılmamış bir bıçak mı
Dursa ki bir anda bir iki yıl birden dursa
Pas üşüşür bıçağa
Ayna gizli gizli dökülür
Ben o zaman giderim, ötelerden bir şeyim
Kıyısında bir otelden fazla bir şey bulunmayana
Giderim, yemindir dudaklarımda donan su
Martılar diner, deniz yaşlanır
Zıpkınını paletlerini toplar yabancı
Anlatamam bu nasıl bir gidişse
Yıllar var ki her gemi
Benim gittiğim yere gider en önce
Korkuya benzer bir telaştır alır yolcuları
Mavi düz bir kâğıdın yorgunluğuyla
Kıyısında bir otelden fazla bir şey
Bulunmayana
Kurdum her türlü kaçınılmazlığın
Kentini gözkapaklarımda
Bir vakitler tutar tutar
Tırnaklarımı keserdim
Bir vakitler avuçlarım yoktu
Şimdi boynum yok
Hüzünle eğmek için
Herkes bir ozandır, bağışlanırım
Sulardan mı
Sulardan ırmakları tutarım
Ben geçerken koyu yorgun bir şey eğilir
Tadar yüzümden
Bir güzelden bir güzele az mı sevinir
Ben sulardan ırmakları tutarım
Varsa da aşkımın bir uzak yeri
Kırmızı bir salkım üzümle
Sularda ayak izleri
Ey yalnız olan gök
Ey su verilmemiş bıçak
Herkes senin ozanındır
Herkes senin ozanındır
Bağışlatmak için kendini
Kaplasam her yerleri
Mavilerden bir soluk bilsem
Olmazsa biçip biçip denizlerden giyinsem
Yas mıydı alacakaranlık mıydı gözümü alan
Bir de var nasıl bir ıslıkla tutturacaktım bunu
Yastı alacakaranlıktı çünkü ıslığı bozan
Kaplasam onca yeri buna bir çare bulsam
Olmazsa kesip kesip denizlere soyunsam
Dokuz kollu bir ahtapotum ben sığ sularımda
Kollarından birini hiç mi hiç kullanmayan
Bir çiçek kurumasıdır
Göz göze gelmem kendimle
Oysa ufuk olurum her aşka kollarımı uzatsam
Geçsem de kendimi yüzerekten bir geçsem
Olmazsa bir balık sırtı gibi denizlere çizilsem
Göğsümden içeriye bir kırık avlanırım da
Önce bir olmazı sonra bir engeli avlanırım
Sıçrar ki avım menekşeden üryaniye bir süre
Karışır coşkusuna çavlan ağızlarının
Başıboş bir sandalım ki
Artık bir kıyıya varsam
Çocuğumsun ki deniz
Ölümsüz bir ölü olsam
Ey deniz sen bile ıslanırsın
Ben senin sonsuzundan bir alkolik çocuğum
Düşer ilkyaz kalır bir zeytin dalı hemen
Bir doğa sayımından değilse kendiliğinden
Ben çıkarım bir yükseklikten düşmeye
İnerim inerim bir kuğunun
Sağa ve sola bakma serüvenine
Ey deniz sen bile ıslanırsın ki, anla
Günlerden saatlerden bir alkolik çocuğum
Az mı kaldım sayılır bir otelde bir yerde
İçi buz dolu bir bardakla aynı değerde
İsterim geçmek isterim
Az az yaşamakla bir şeyleri
Mavi bir zamandan kalmayı
Mavi bir zamanı bilmeyi
Oysa ben yaşamaktan da yoğun
Bir sıra yalnızlıktan bir alkolik çocuğum
Ben büyürüm ne zaman her yerde hep deniz olana
Yarısı kesik inceden bir parmakla
Ondan ki yaşlısıyım durup durup sevmenin
Ondan ki çoraklarda büyüdüm bir dilim tatlı kavunla
Seni bir çare yaptım sana özendim
Bazı şiirler yırttım yenilerini edindim
Geçtimse bir durumdan bir başka duruma hızla
Kanla ölümle değil bir çeşit sokulganlıkla
Artık ki güçlüsüyüm bir kişiden fazla olmanın
Bir anıdır susmamsa bakınca kesik parmağıma
Açınca gözlerimi ipe çekilmiş güneşler varsın
Mavi bir çocuksun
Aşkımız mavi bir ambarın ortasından bakarsın
Bana sessiz gelip mavi gitmenin
Yeryüzünün düz kâğıdı üstünde
Yaşlı bir uzaktayım, ondan da yaşlı
Ön ayakları duyulmayan bir yağmurun içinde
İşte ilk ellerimi yontuyorum, bileklerimi
Edirneli bir taşçıyım bir başka şaire göre
Tenha menha bir yerlerde dururum
Su olur dilimde aydınlığın tadı
Bir kaçak değilimse
Bir kırgın hiç değilimse
Kızgın mavi bir mühürün borcuyum
Göğün avlusunda kimler dolaşır
Göğün avlusunda kimler dolaşır
Bu ışık selinde bu ayazmada
Binlerce çocuktan biri güneş
Binlerce çocuktan biri güneş
Binlerce çocuktan biri güneş
Parasını gösterir gibi başkalarına
Ey uyumsuz giyiniklik doğrula beni
Kızgın mavi bir mühürün borcuyum
Credits
Writer(s): Edip Cansever
Lyrics powered by www.musixmatch.com
Link
Other Album Tracks
All Album Tracks: Gökanlam Şiiri - Bütün Bölümler (Edip Cansever) >
Altri album
- Min Ji Te Hezkir - Rênas Jiyan (Helbest Kurdî) - Single
- İnanmam Aynalara - Sone 22 (İngiliz Edebiyatı Şiiri) - Single
- İnanmam Aynalara - Sone 22 (İngiliz Edebiyatı Şiiri)
- Ey Pakrewan - Rênas Jiyan (Helbest Kurdî)
- Bana Baktın Gözlerinle - Louis Aragon (Şiir) - Single
- Bê Dîn im Îman Berdayî - Arjen Arî (Helbest Kurdî) - Single
- Ne Dersin Bu Akşam - Charles Baudelaire (Şiir) - Single
- Evîna Te Min Berneda "Terk Etmedi Sevdan Beni" - Ahmed Arif (Helbest Kurdî)
- Ez Nizanim Çi Bêjim - Cegerxwîn (Helbest Kurdî) - Single
- Bir Kör - Jorge Luis Borges (Şiir)
© 2025 All rights reserved. Rockol.com S.r.l. Website image policy
Rockol
- Rockol only uses images and photos made available for promotional purposes (“for press use”) by record companies, artist managements and p.r. agencies.
- Said images are used to exert a right to report and a finality of the criticism, in a degraded mode compliant to copyright laws, and exclusively inclosed in our own informative content.
- Only non-exclusive images addressed to newspaper use and, in general, copyright-free are accepted.
- Live photos are published when licensed by photographers whose copyright is quoted.
- Rockol is available to pay the right holder a fair fee should a published image’s author be unknown at the time of publishing.
Feedback
Please immediately report the presence of images possibly not compliant with the above cases so as to quickly verify an improper use: where confirmed, we would immediately proceed to their removal.